BELİRSİZLİĞE KARŞI TAHAMMÜLSÜZLÜK - Psikolog Nehir Uludağ
Belirsizliğe Karşı
Tahammülsüzlük

Bir işin başlangıcında mutlaka bütün detayları düşünen, sonucuyla ilgili bütün ihtimalleri değerlendiren ve hayatının büyük çoğunluğunu planlayarak yaşayan kişilere rastlarız. Elbette birçok insan zaman zaman belirsizliği  “bilinebilir” hale dönüştürmek isteyebilir. Ancak ışık tutmamız gereken mesele şu ki; bu isteğin kaynağı olan duygu nedir? Bir sonuca ulaşmakla ilgili heyecan mı, kontrolde olmamakla ilgili kaygı mı?

Belirsizlik yaşamın doğası gereği hayatın içindendir. Kimi insanlar birçok nedene bağlı olarak belirsizliğe karşı tahammül etmekte zorlanır ve bu durumun yarattığı endişe ile yaşamak, yaşamı güçleştirebilir. Belirsizlik, önemli ve yeterli bilginin olmadığı durumlardır. Belirsizliğe karşı tahammülsüzlük; “belirsizliğin tehdit edici, endişe yaratan ve kaçınılması gereken bir durum olarak değerlendirilme eğilimi” olarak tanımlanabilir. Belirsizliği ortadan kaldırmak için daima kontrol ihtiyacı hissetmek, belirsiz olan durumlarda yoğun kaygı hissetmek ve olabilecek en kötü senaryoyu düşünerek önlemler almaya çalışmak; bu duruma karşı tahammülsüzlüğün kişide bıraktığı etkilerdir. Kişi hayatının her alanında belirsizlikle baş edebilmek için çeşitli davranışlar geliştirir:

  • Detaylı planlar yapmak,
  • Emin olma ihtiyacıyla bir şeyi defalarca kontrol etmek,
  • “Doğru” olanı yaptığından emin olmak için etraftan onay almak,
  • Başkalarının yapacağı işlerden emin olamayacağı için iş bölümü yapmayı reddetmek,
  • Belirsiz bir durum üzerine düşünmekten kaçınmak için dikkati başka şeylere yöneltmek.

Kişi bu davranışlarda bulunarak kontrolü elinde tuttuğunu ve belirsizliğin getireceği kaygıdan kurtulacağını düşünür. Ancak yaşam bütün kontrolü bize vermediğinden kişi hayal kırıklığına uğrar ve böylelikle ortadan kaldırmaya çalıştığı kaygısı daha da artar. Endişe ve kaygı duygularının egemen olduğu belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyinin artması birçok psikolojik soruna yol açabilmektedir. Bu sorunlar; obsesif-kompulsif bozukluk, sosyal kaygı ve sosyal fobi, depresyon, panik bozukluk, agorafobi ve yeme bozuklukları olarak bilimsel araştırmalarca ortaya konmuştur. Ayrıca, yaygın anksiyete bozukluğunu açıklamada belirsizliğe tahammülsüzlük temel değişkendir.

Günlük hayat akışını zorlaştırmaktan pek çok psikolojik rahatsızlığa kadar etken olabilecek bu durum; psikoterapi süreçlerinde ele alınarak daha makul ve sağlıklı bir algıyla yeniden inşa edilebilir. Kişi böylelikle maruz kaldığı endişeyi tolere edebilmek ile ilgili yöntemler öğrenir, kontrol ihtiyacının nedenleri araştırılarak yerine daha işlevsel ve gerçekçi bir algı edinir ve uygun ölçüde riskleri göze alarak belirsizlik ile daha esnek bir ilişki kurmayı öğrenerek uyum düzeyini artırabilir. Bütün bunların beraberinde psikoterapi kişinin hayatını daha rahat ve güvende hissederek sürdürmesine katkı sağlar.

                                                                                                                                                     Psikolog Nehir Uludağ